Aldous Huxley’in Ütopya Dünyası: Cesur Yeni Dünya
Aldous Huxley’in Ütopya Dünyası: Cesur
Yeni Dünya
Yaşam, bir hedefe yönelen etkinlikse; sosyal
yaşam, yalnızca toplum tarafından peşine düşülebilecek türden bir hedefe
yönelen bir etkinliktir; fakat özgül bir hedefin peşine kendi kapsamlı hedefi
olarak düşmek için toplum, bu hedefe uygun bir tarzda örgütlenmek, düzenlenmek,
inşa edilmek, şekillendirilmek zorundadır. O halde bir toplumun yaşam formu,
hem onun yaşam stili, hem onun ahlakî beğenisi, hem toplum formu, hem devlet
formu, hem yönetim formudur.
Bu hayali dünyaya katastrofik
bir başlangıç yapmak oldukça bilinen bir yöntemdir. Belirli bir soya özgü bu
durum, doğal bir yönelimle, her şeye ilk var olduğundaki bilgisizlik ve
deneyimsizlikle başladığında bugünkü duruma nasıl ulaşıldığının yol haritasını,
tarihsel gelişimini aktardığı bu konseptiyle, tüm insanlığa mâl edilmiş ve
doğal bir zorunlulukla gerçekleştiği için varlığı meşru olur. İşte bu yoktan
var olma esnasındaki gelişim evrelerinin doğal bir zorunlulukla cereyan ettiği
ve siyasî düzenin, felsefi antropoloji ile temellendirilmesi fikri gelecekteki
pek çok düşünürü cezbedecektir. Grek mitolojisinde yer alan ve diğer pek çok
uygarlık tarafından farklı versiyonları bulunan bir mitosa; yani “Büyük Tufan”
ya da “Nuh Tufanı” söylencesine gönderimde bulunmaktadır. Cassirer’e göre ise
bu başlangıç, Antik Yunan’da Platon’un yaşadığı dönemde herkesçe bilinen bir
mitosa gönderimde bulunmaktadır.[1]
Modern düşünürlerin sahip oldukları “doğa durumu”, “doğal durum”, “cehalet
peçesi”, vb. , siyasal düzen öncesi toplumsal yaşam fikirlerinin kendisine
dayandıkları fikirlerin nüveleri ya da kaynağı Platon’un bu felsefi yaklaşımı
olabilir. Aslen, başlangıcın doğal tarihsel seyrin anlatılmasından ziyade
katastrofik bir başlangıca sahip olması mevcut durumun meşruluğunu daha da
güçlendirebilecek bir yaklaşım gibi görünür. Çünkü, zaten doğal bir gelişimle
mevcut siyasî sistem kurulmuş, ardından tüm her şeyi unutturan, izlerini yok
eden bir felaketle bu sistem yitirildiğinde neredeyse doğal ve zorunlu bir
gelişim seyriyle ya da bir önceki gelişim seyrinin hemen hemen tekrarı olarak
yeniden benzer bir siyasî yapılanmaya gidilmiştir. Bu, mevcut sistemin bir
değil iki kere de olsa olması gerekenin gerçekleşip tecessüm ettiği intibasını
yaratır. Böylesi bir açıklama ise “her şeyin doğal bir zorunlulukla olduğu”
gibi ikna edici bir açıklamayla mevcut düzene yöneltilecek eleştiri ve soruları
ortadan kaldırmış olur.
yurttaşları etkileyebilmek ve ikna etmek için
halkın anlayabileceği seviyede konuşmanın gereğinden, onların sahip oldukları
imgelem gücüne uygun tarzda ve kendisini halktan birisi olarak
kabullendirmesinde kullanılabileceğinden bahseder.[2]
O halde Platon için kendisinin de felsefe yapma tarzı olarak benimsediği gibi,
mitoslar kimi açmazların aktarılmasında ve çözümlemesinde olduğu gibi belli bir
duygu yaratmakta da kullanılır. Çünkü bir şey ne kadar toplumun alışık olduğu
simgelerle anlatılırsa ve ne kadar gerçekçi olursa inandırıcı olma şansı o
kadar yüksek olacaktır.[3]
Zaten bir bakıma mitoslar insanlarda birtakım ideal davranış ve duyguları
yaratmakta kullanılan ilkel sosyal öğretilerdir.
Katı bir kast düzeninin olduğu
dünyada toplum, ‘Delta’, ‘Alfa’, ‘Beta’, ‘Gama’ ve ‘Epsilon’ olmak üzere beş
sınıfa ayrılmaktadır. Sınıflar arası geçişin olmadığı bu toplumda herkes kendi
görevine şartlanmıştır. Çalışmak çok önemlidir. Az çalışmak mümkünken, daha
çoğu için insanlar şartlandırılır. En düşük sınıf olan Epsilonlar gün içinde
yaklaşık yedi buçuk saat çalışmaktadırlar. Devletin ürettiği bu insanlara
belirlenenden fazla boş zaman bırakmak onları düşünmeye sevk etmek demektir ve
düşünmek de toplumda huzursuzluk yaratır.[4]
Platon devlet eserinden sonra Yasalar isimli
eseriyle olduğu gibi Huxley de Cesur Yeni Dünya’sındaki fikirlerini Ada isimli
eseriyle günceller
“Hem Cesur Yeni Dünya’da hem de Ada’da bu dışa
kapalılık mevcut düzenin korunması ve ‘kötülüğün’ içeriye sızmasını engellemek
içindir. İronik bir biçimde CYD’de korunmaya çalışılan düzen aslında ‘kötü’
olandır, ama o bile kimileri için ütopyadır. Buradan da anlaşıldığı gibi
ütopyalar yoruma açıktır ve birinin ütopyası başkası için distopya olabilir.69
İster ütopya isterse distopya olsun, ada her türlü ütopya için hem özgürlük ve
umut hem de tutsaklık ve korku anlamına gelir. Çünkü kurtuluş ve sürgün işlevi
bakış açısına göre değişir. Öyle ki, Cesur Yeni Dünya’daki mevcut düzene
başkaldıran birkaç kişi düzene karşı çıkarak yeni bir düzen, yani kendileri
açısından yeni bir ideal toplum tasarısı peşinde oldukları için başka adalara
gönderilerek zararsız hale getirilirler. Böylece, mevcut düzen için ‘yıkıcı”
olabilecek fikirler, gönderildikleri adalara hapsedilir. Ancak ironik olan, bu
fikirlerin sürgüne gönderildikleri adaların kendilerinin birer ütopyaya
dönüşmeleridir.[5]”
Kendilik bilincine sahip olmak ne demek? Dünyaya kendi
dışımızdan bakabilmek anlamına geliyor. “Belki
de, beyin dünyanın tam bir taklidini yapıp da, kendisinin de bir modelini
kurmak zorunda kaldığında bilinç doğuyor.” (Dawkins 2004: 102) İnsanlara
daha farklı ve olaylara yukarıdan bakabilmek insanın kendi bilincine sahip
olmasıdır. Birey, ancak kendinden çok daha büyük ve yüce bir güce teslim olursa
mutlu olabilir.” İnsan mutluluğu ve özgürlüğünün kıyaslandığı durumlarda
genellikle mutluluğun tercih edildiği görülmektedir. Bu durumlarda ise insanları
zorda bırakan, onların yaşamını alt üst eden bir düzen ortaya çıkar.”3
Huxley‘in romanında da bireyler öylesine kötü günler yaşamışlardır ki bir
teknokratlar ordusuna kendi benliklerini teslim ederler. Çünkü özne olmak
mutluluğu getirmemektedir. Öznenin özgürlüğünün bedeli acı çekmektir, mutsuz
olmaktır. [6] Eğer ki diyorsanız; ben
keyif aramıyorum, Tanrı’yı istiyorum, şiir istiyorum, özgürlük istiyorum, günah
istiyorum, buna şöyle yanıt verir Mustafa Mond:
Aslında siz mutsuz olma hakkını
istiyorsunuz. Eklemek gerekirse, ihtiyarlama, çirkinleşme ve iktidarsız kalma
hakkını da istiyorsunuz; frengi ve kansere yakalanma haklarını, açlıktan nefesi
kokma hakkını, sefil olma hakkını, sürekli yarın ne olacak korkusu içinde
yaşama hakkını, tifoya yakalanma hakkını ve her türden ağza alınmaz acıyla
işkence çekerek yaşama hakkını da istiyorsunuz.[7]
Meskalin denen uyuşturucu Soma ismiyle anılmakta.
Toplumda yeni din soma’dır.
Bu eserde toplumu oluşturanların
insan olduğu tamamen bir yana bırakılarak toplum bir çeşit makine gibi
görülmektedir. Toplum burada çarklarıyla, dişlileriyle hata kabul etmeyen bir
makine gibidir. İnsanın kutsal ve özsel olandan uzaklaştırılarak insanlığını
kaybetmesi ve teknolojinin kölesi haline gelmesi bu eserin günümüz modern
insanın durumunu anımsatması yanında modern kapitalist dünyanın bir taşlaması
ve alegorisi olduğunu gösterir. Ayrıca yazıldığı dönemde arı bir ırk yaratma
girişimi sonucunda bütün sakat veya farklı olan toplum bireylerini elimine
ederek bir düzen kuran Nazizm ve bunun gibi tek tip model insan üretmeye
çalışan politik açılımları da eleştirir. CYD’deki toplumda farkındalığa yer
olmadığı açıktır. Totaliter rejimlerdeki gibi insanlar düzen hakkında ne kadar
az bilirler ve düzeni ne kadar az sorgularlarsa kendileri için kurulduğuna
inandıkları düzende o kadar mutlu olurlar. İnsan doğası gereği ihtiyacından fazlasını arzular
ve tutkuları onu diğerlerinin yokedicisi olduğu bir noktaya götürür. Fordizm
kapitalizmin zirvesi ve gelecek sanayi yüzyılına damgasını vuracak en önemli
kavramdır. Bu kavramın alegorisi daha doğrusu ironisi yapılır. Fordizm
bantlarda çalışan sıradan işçilerin üretimin verimli kılınması adına otomasyonu
ve üretimi banda dönüştürerek görevlere dayalı olarak farklılaşmayı önerir. Bir
üretim bandında her kısım diğerinden habersiz adeta bilinçsiz otomatlara dönüştürmeyi isterler
[1] Bu anlatıya göre
Zeus insan ırkının üzerine büyük bir tufan gönderir ve bundan yanlıca Deucalion
ve eşi Pyrrha kurtulur. Deucalion Parnassus dağında karaya çıktığında bir
kahinin ona söylemiş olduğu sözleri yorumlayarak tarladan yerdeki taşları alıp
sırtında toplar ve bunlardan yeni bir ırk doğar. (Cassirer, Ernst, Devlet Efsanesi, Çeviren: Necla Arat,
Remzi Kitabevi, İstanbul, 1984, Birinci Basım, s. 34.)
[2] MacIntyre, Alasdair, Etik’in Kısa Tarihi: Homerik Çağdan Yirminci
Yüzyıla, Çeviri&Sunuş: Hakkı Hünler & Solmaz Zelyüt Hünler,
Paradigma Yayınları, İstanbul, Şubat 2001, Birinci Basım, s. 53.
[3] Batuhan, Hüseyin, “Sosyal Öğretilerde
Mythos ve Utopia”, Felsefe Arkhivi,
Yıl: 1962, Sayı:13, s. 88.
[5] Volkan
Düzgün, “Aldous Huxley’in Ütopya Dünyası: Cesur Yeni Dünya ve Ada”, Yüksek
Lisans Tezi,
Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011, s.28
[6] Emrah ALTIOK, “Aldous Huxley’in Cesur
Yeni Dünya’sına Distopya Bağlamında ‘Bakış’ ”, Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 58, Kasım 2017, s. 530-538
[7] Huxley 2014:
296
Yorumlar
Yorum Gönder