Azra KOHEN'in "Gör Beni" kitabının incelenmesi

 

 







" Vatan delirmişti."

Okurun dikkatini çekmek için yazıldığı belli olan ve nerden çıktığı bilinmeyen bu bağıntı kurulamayacak kadar kısa bir yargıyla başlar kitap. 

İki devrin hikayesi mottosu kitap kapağında "Gör Beni" isimli kitabından haber verir bize. Demek ki tarih içermektedir kitap ama hangi tarihleri ve neyin tarihlerini inceleyerek bize hangi hikayeleri anlatacaktır? Merak öğesi kitabın kapağında başlar ve ilk sözcüklerle devam eder. Kitabı evirip çevirip kontrol ederek alacak okurların merak oltasının ucuna dört nala koşan bir at üzerinde saçları savrulan bir kadın silueti takılmıştır.  Kapakta da bir at bir insanla yan yana çivi yazılarından oluşmuş yırtık bir parşömenin ardından bize bakmaktadır. Bir at yanlara bakmak için kafatasının iki yanına konumlanmış kocaman ışıltılı yarıkürelerle görmektedir dünyayı. İnsan ise savunmasızdır ona karşın ancak önünü görebilirken atın sahip olduğu ileri bakarken yanları ve nerdeyse arkasına kadar görebildiği düşmanlarını görebilme gücüne sahip değildir. Ama atlarda olmayan dağların ardını görme gelecekte olacakları tahayyül etme gibi yetileriyle kendisinden kat be kat güçlü ve hızlı bu ve daha nice canlıları tahakkümü altına alabilir.

Kitabın arkasında tıpkı şiir gibi ve seslerin aliterasyonu ile gizemli sözcüklerin tuğlasıyla örülmüş  cümlelerin duvarlarında kıvrılan ve nereye varacağını bilemediğimiz bir labirente çağırır bizi Azra Kohen. Belli ki açtıkça örtülen anladıkça derinleşen anlamlar denizinde yeni bağlamlar kurulacaktır ezoterik yöntemle. 

Tarihteki ünlü isimler geçidi Atatürk'ün sevgilisi Latife Hanım, manevi kızı Ülkü, Annesi Zübeyde Hanım. 

Öğretmen Fred: Fred Alan Wolf; kuantum fiziğini mitolojide, mistisizmde bulup nörobilim ve rüyada deneyimleri fizik ile anlatan bir kişidir.

Mustafa Fehmi Kubilay, Menemen olayında şehit olan öğretmen 

Başroldeki kısrağın adı neden "Yakışıklı"? Hatta hastanede kendine gelen Ülkü;  "yakışıklı nerede?" deyince hemşire koşarak odadan çıkar ve kendince kapıda bekleyen adamı kastetmiştir diyerek Selim'i çağırır. 

Her bölüm başlangıcında ileri doğru anlık gidiş dönüşler(flash forward) ne anlama gelir? okuyacağınız satırlarda az sonra karşılaşacağınız ve an itibariyle eksiltili olan ama az sonra tamamlanacak olan o cümleler sihirli kelimelerin bir araya getirilmesiyle oluşan abrakadabra nın anlamı gibidir. "Ne söylüyorsam öyle olsun" demek bu hatta bunu her defasında yaparak göstermek. Zihnimizi koşullamak ve koşullanmış zihne kelimelerle oluşturulan labirentte bir muammayı aydınlığa kavuşturmuşçasına sevindirmek. 

 Andrew Skeet'ten alıntı ile başlayan Giriş yerine geçen bölüm hepten karmakarışık eder zihnimizi. Farklı dilleri konuşan farklı kültürlerde ve coğrafyalarda yaşayan insanların ortak bir bilincinden bahseder "Biz" diyerek. Bir sonraki ve imzasız yazı da belli ki Biz e ithaf edilmiş ve yine belli ki bilinmezliğe yazılmış bir güzelleme.

Merakı kışkırtarak bildiklerimizden bizi ayırmaya, doğru bildiklerimizi yanlışlamaya ve bizi boşlukta salınımını yakalayıp kendi kurduğu "cennete" davet için ant içmiş bir yazar olduğunu anlıyorum. Bu iddialı vaadi gerçekleştireceği kitabında ruhundan südûr etmiş sözcüklerin maskeli balosuna katılacağız ama dansı kiminle yaptığımızı bilmemize imkân yok.

Tarihteki karakterlerin bir fiktif yani kurgusal zemin yerine gerçekçi bir karakter kazandırmak istiyorsak onu hayal dünyası yerine  tarihsel zemine ustaca yerleştirme yöntemini kullanması mazur görülecektir. Fakat vatanım için diyerek başladığında hangi vatandan bahsediyor? Cumhuriyetçiler tarafından tahtından edilen Osmanoğulları soyu mu? Yoksa Atatürk'ü lider olarak bilen Cumhuriyetçilerin vatanı mı? 

İnsanlık tarihi anlatılır Pek azımızın tanıdığı Sümerler odak noktasındaki. Bu yazılı kaynakların tüm dinleri besleyen ana kaynak olduğu savı vardır.

Hristiyanlığın tarihi anlatılır. Birkaç doğru olmayan bilgi vardır. 

İslamı anlatan kişi neden Derviş? 

 İslamın Batılılarca nasıl biçimlemdirildiğini de anlatır.

Büyuk aşk Osmanlı ile Cumhuriyeti temsil.eden karakterler arasındadır.

Orhan ile İlmiye nin aşkı için geçen

 

" ...hayatının sonuna kadar İlmiye'nin kapısında bekleyebilirdi, evindeki yatağından bile daha rahat uyuyacağı yerdi burası, çünkü görebileceği en güzel rüya içerideydi. "(s. 382)

 

"Değil miydi?"  kalıbı çok sık tekrarlanır.

“Nedenlerini bilmediğimiz duygularımız değil miydi fırtınalarımız?”(s.384)

"Dokunulmak... gördüğümüz, kokladığımız, tadını aldığımız bu dünyanın tüm anlamsızlıklarına dur diyebilen yegane duyu, tende değil miydi?"(s.57)

"..hayatta umursayarak hiçbir şeyi olmayanlar değil miydi hep kıyafet peşinde koşanlar?”(s.384)

“Bir an, sonsuza kadar zihinde yaşayacak bir duyguya rahim olabilir miydi?”(s.327)


“Aşk toplum tarafından kabul görülen tek delilik değil miydi?” (S.388)

“İzler değil miydi hayatın bizi süslemesi?” (S.390)

“Bir canın diğerine duyduğu, Allah'ın canına duyulan saygı, sevgi ve sahip çıkma değil miydi İslam?” (S.441)

“Hayatın kördüğümleri değil miydi yüreğimizin yarası?” (S.513)

 

Kitabın kalbi:

Evrenin bir parçası olduğumuzu, var olan her şeyle bağıntımız olduğunu ve bu bağıntının bazen bazılarıyla çok daha kuvvetli olduğunu bilmiyordu, hayatı kader sanıyordu oysa hayat daima zıtlıktaki birbirine bağlıyordu. Kaderimiz seçimlerimizden oluşuyordu. Ve tüm bu akışı anlamamak fırtınalar doğuruyordu. İnsanlar kendi fırtınalarında yitip gidiyordu. Nedenlerini bilmediğimiz duygularımız değil miydi fırtınalarımız?(s.383)

Gizemci bakış açısı burada kapaktaki sözlerle örtüşür.  Sapla saman karışıyor birbirlerine ama yazar zaten karışmalı diyor.  İlmiye'nin annesi’nin söylediği türkü "Hakikat gizli bir sırdır" 

 

Eleştireceklerim..

“Uğruna ölünecek bir duygu, biri, bir fikir olmadıktan sonra nasıl tanıklık etmiş olurdu ki hayata?”(s.505)

Bence uğruna yaşanacak bir fikir bulmalı insanlar yanılır ve hatta bugün inandıkları şeyleri bir sonraki zamanda yanlışladıkları tarihte görülmüştür. 

Bu arada iki kez mısır tarlalarında koşmaktan bahseder yazar.(s.490)  

Eminim yanından bile geçmemiştir. Geçseydi değil koşulmak yürünmeyeceğini dahi bilirdi. Olanca yumuşaklığı ile rüzgârda salınan yaprakları  hızla hareket edince ansızın cerrahi bir bıçak mükemmelliğinde keserdi dokunduğu yeri.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıllık Yalnızlık Gabriel Garcia Marquez İnceleme

"Şairin Romanı" Murathan MUNGAN'ın kitabı

Murat İnci kimdir